31 Ekim 2014 Cuma

Dex,Dex,Dex Okuyoruz!




Merhabaalaaarr,çok güzel bir etkinlikle karşınızdayım bugün.Çok sevdiğim yayınevlerinden biri olan DEX ile ilgili olan bu etkinlikte kitaplığımızdaki okuduğumuz,okuyacağımız tüm DEX'leri sıralamamız gerekiyor.Beni mimlediği  için Bir Delinin Güncesi'ne çok teşekkür edip hemen etkinliğe geçiyorum.

OKUDUKLARIM


                                      

 
                    




























OKUYACAKLARIM





Fark ettim de ne kadar çok okunacak DEX'im varmış öylee :O Kısa sürede başlamam gerek okumaya.Ben de Kütüphanemden Kitap Manzaraları,Kitap Karavanı ve Bir Kitap Delisi'ni mimliyoruum.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Aşkın Müziği / Kylie Scott - Yorum



Vegas'ta geçireceği gecenin sabahını hiç de böyle planlamamıştı… Evelyn Thomas'ın yirmi birinci doğum gününü Las Vegas'ta kutlamak gibi büyük planları vardı. Ama kesinlikle akşamdan kalma bir halde banyo zemininde uyanmak, otel odasında son derece yakışıklı ve dövmeli yarı çıplak bir adamın varlığı ve parmağında King Kong'u korkutabilecek boyutta bir yüzük bu planlar arasında değildi. Bir de tüm bunların nasıl olduğunu bir hatırlayabilseydi…
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 320
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Yabancı

Çevirmen: Müge Hestbaek
Orijinal Adı: Lick
Seri Adı: Stage Dive
Seri Sırası: 1/4
Goodreads Puanı: 4.19/5





____________________________________________


Merhabaa,bugün çook eğlenceli bir kitabın yorumu ile karşınızdayım.Aşkın Müziği, Evelyn adlı bir kızın Vegas'ta bir otelin banyosunda yarı çıplak uyanmasıyla başlıyor.Daha sonra bakıyor ki yalnız değil,odada çook yakışıklı bir adam var.Bu adam ona çok tanıdık gelse de akşamdan kalmalığın etkisiyle kim olduğunu çıkaramıyor.Böyle yakışıklı bir adamın karşısında biraz daha derli toplu görünmek için karma karışık olmuş saçlarını düzeltirken saçına bir şey takılıyor,aa o da ne??Koooskocaman pırlanta bir yüzük.Neler olduğuna anlam vermeye çalışırken adam ona evlendiklerini söylüyor ama Evelyn gece olan olayların hiçbirini hatırlamıyor.Adam da doğal olarak sinirli bir şekilde odayı terk ediyor.
Bu kadar taşkınlığın fazla geldiğini düşünen Evelyn yakın arkadaşı Lauren'i de alıp evine dönmeye çalışıyor.Uçaktan indiklerinde ise şaşırtıcı bir manzarayla karşılaşıyor çünkü bir sürü paparazzi onu görüntülemek için bekliyor,ONU.Her ne kadar evlendiğini Lauren'dan gizlemeye karar vermiş olsa da böyle bir beklenmeyen gazeteci saldırısıyla karşılaşınca daha fazla saklayamayıp olayları anlatıyor ve Lauren sayesinde Lauren'ın da yıllardır hayran olduğu ünlü rock grubu Stage Dive'in gitaristi Davis Ferris ile evlendiğini anlıyor.Al bakalım çık işin içinden.


Kitap çook eğlenceliydi.Evelyn'in art arda gelen şok etkisi yaratacak olay ve haberlere verdiği tepkiler muhteşemdi.Ben yaşasaydım bu olayları aynı tepkileri vereceğimi düşünüyorum :D O açıdan gerçek hayatı yansıtıyordu bence.Ayrıca Eve'in arkadaşı Lauren da çok tatlıydı bence,herkese lazım öyle arkadaş.Ayrıca Stage Dive grubunun bir diğer üyesi olan Mal da harikaydıı,Evelyn'e yardımcı olması,yaptığı espiriler ve samimi davranışları benim çok hoşuma gitti.Konusu zaten muhteşem,hepimiz hayatımızda bir kere de olsa hayal etmişizdir böyle hayran olduğumuz bir kişiyle en azından tanışmayı falan.Yani konu kesinlikle artı puan kazandırıyor kitaba.


David ve Evelyn aslında çok zıt karakterler ama aralarındaki çekim güzeldi.Bazı kitaplarda erkek karakterleri kötü yapmak için çok zorluyorlar ve bu da zaten çok belli oluyor.Her şeye bir ters cevap vermeler,sürekli asıl kızı kötülemeler o kadar çok oluyor ki artık okurken bunalıyorsunuz.Aslında bu kitapta da David'i bir kötü çocuk olarak görebiliriz ama yaptıklarında çoğunlukla haklı bence.Düşünsenize,dünyaca ünlü bir rock yıldızısınız ve bir gecede evlenmeye karar verip evleniyorsunuz ama evlendiğiniz kişi bunu hatırlamıyor bile.E,siz de böyle bir duruma Pollyanna değilseniz eğer olumlu yaklaşamazsınız sonuçta.


Kitaptaki espriler hoştu.Özellikle Evelyn'nin kendiyle barışık olması harikaydı bence.Evelyn diğer kızlara göre biraz kilolu bir kız ama bunu takıntı haline getirmemiş.David ise bir rock yıldızı olmasına rağmen her ne kadar kötü çocuk imajı çizse ve bazı olaylardan dolayı baya güven problemi yaşasa da mütevazi ve iyi birisi.Hatta gösterişten biraz sıkıldığından Evelyn'i ilk tanıştıkları anda kaçmak için bir liman gibi görüyor da diyebiliriz.

Aslında kitapla hiç alakası olmamasına rağmen okurken sürekli Taylor Swift'ten Red şarkısını dinledim.Hayır şarkının tarzı rock bile değil ama sözleri bana göre kitaba uygundu :D



Genel olarak kitabı beğendim,yeni yetişkin tarzında hoş bir kitap.Eğer ki siz de yeni yetişkin tarzını seviyorsanız ve özellikle de rock'n roll ile ilgiliyseniz okumanızı tavsiye ederim.



25 Ekim 2014 Cumartesi

Mim: Kitap/Yazar İsimlerinin Baş Harflerinden Blog/Blogger İsmi



Merhabaaa!Bu yazıda bir tag ile karşınızdayıım!Sevgili Kitap Kokusu beni mimlemiş,teşekkür ediyoruum.Bu etkinlikte yazar ya da kitap isimlerinden blog ya da blogger ismi yazacaksınız.Ben adım kısa olduğundan kendi ismim olan Naz'ı yazmayı tercih ettim. 

-Yüz Bin Krallık - N.K. Jemisin
-Alaska'nın Peşinde - John Green
-Zümrüt Yeşil - Kerstin Gier

Ben de Jane Wampirob,Kitap Kuşu ve Kronik Okur'u mimliyoruum.

24 Ekim 2014 Cuma

Sen Gittiğinde / Gayle Forman - Yorum

Her şey bitti derken... Sadece bir tesadüf yetebilir...

"Ben bir nehrin akıntısına kapılmıştım, o ise kıyıda kalmıştı." Adam'ın, Mia'yı aşkıyla hayata döndürmesinin ve Mia'nın, onun hayatından çıkmasının üzerinden üç yıl geçmiştir...

Artık ülkenin bir ucunda yaşayan Mia'nın Juilliard'da yıldızı gittikçe parlamaktadır. Adam ise Mia'nın gidişinin ardından onun için yazdığı şarkılarla grubunun dünya çapında ünlenmesini sağlamıştır. Fakat elde ettiği başarılar, içindeki boşluğu doldurmaya yetmez.

Sonunda şans, sadece bir geceliğine yollarını kesiştirir. Mia'nın, evi gibi gördüğü New York'u gezerlerken birlikte geçmişe gidip kalplerini geleceğe... ve birbirlerine açacaklardır.






Sayfa Sayısı: 280

Baskı Yılı: 2013
Yayınevi: Pegasus

Seri Adı: If I Stay
Seri Sırası: 2/2
Goodreads Puanı: 4.16/5

________________________________________




Kitap kazadan 3 yıl sonraki süreyi Adam'ın ağzından anlatıyor.Mia'nın kişiliği o korkunç trafik kazasından kurtulduktan sonra oldukça büyük bir değişim geçiriyor,özellikle Adam'dan oldukça uzaklaşıyor.Hep gitmek istediği okul olan Julliard'dan kabul mektubu geldiğini öğrenince fiziksel olarak tamamen iyileşmeyi bile beklemeden New York'a taşınıyor.Başta Adam ile az çok görüşseler de daha sonra Mia onunla iletişimi tamamen kesiyor ve böylece ilişkileri sonlanıyor.Adam Mia'yı hala çok sevse de yaşadıklarından sonra onu serbest bırakmayı seçiyor ve yaklaşık 1 sene gibi bir süreden sonra kendi hayatına -her ne kadar hiç hoşnut olmasa da- odaklanmaya çalışıyor.Bu sırada yazdığı muhteşem şarkılarla rock grubunu yani Shooting Star'ı müthiş bir yükselişe geçiriyor.


Mia ise bu süre zarfında Julliard'da harika bir çellist olma yolunda eğitim alıyor ve bunu fazlasıyla başarıyor.Öyle ki daha 20 yaşında bile olmamasına rağmen oldukça büyük yerlerde sahne alıyor.

Bir gün şans eseri Mia ve Adam karşılaşıyor.Mia Adam'a New York'u gezdirirken hem yeni hayatlarından bahsediyorlar eski zamanlar hakkında konuşup aralarındaki yanlış anlaşılmaları gidermeye çalışıyorlar.






Doğruyu söylemek gerekirse bu kitabı Eğer Yaşarsam'dan daha çok sevdim.Tamam ilk kitapta duygu yoğunluğu daha fazlaydı,o kazanın aniden olması,müthiş bir hayatın saniyeler içinde paramparça olması gibi şeyler okurken resmen içinize oturuyordu ama bu kitapta karakterlerin geçirdiği değişim ilk kitabı sönük bıraktı.

Adam Mia'sız çook farklı.İlk kitapta okuduğumuz sosyal,sakin ve iyi çocuk huyları bu kitapta neredeyse tam tersine dönmüş durumda.Her ne kadar kendini kontrol etmeye çalışsa da bunda hayli zorlanıyor.Grup üyelerinden uzaklaşıyor,kendini birçok şeyden soyutluyor.Çok fazla hayranı var,onunla röportaj yapmak için tüm gazeteciler ölüp bitiyor ama o Mia'yı geri kazanma umudunu kaybettiği için neredeyse hiçbir şeyden mutluluk duymuyor.

Mia ise ailesini kaybetmenin verdiği acıyla kendini sadece çellosuna vermiş.Tek hedefi var;başarılı bir çellist olmak.İlk kitaptaki yumuşak huylu kız gitmiş,yerine daha sert ve olgun karakterli bir kız gelmiş.Adam'dan ayrılmak onu da çok zorlamış ve bu kişiliğine çok belirgin bir şekilde yansımış.Kısacası iki karakter de bambaşka kişiliklere bürünmüşler.

Okurken Mia'ya sinirlendim açıkçası,ama sonra durup düşündüğümde onun da haklı olduğu sonucuna vardım.Yaşadığı kayıp çok büyük ve bunu en iyi ona yakın olan kişilerden uzaklaşarak atlatabileceğini düşünüyor.

Kitabın akıcılığı hakkında söz etmeye bile gerek duymuyorum çünkü su gibi akıyor.Her sayfasını merak ediyorsunuz diyemeyeceğim çünkü sonunu az çok tahmin ediyorsunuz okurken.Buna rağmen hiç sıkıcı bir kitap değildi.

Bloglarda yapılan yorumlara baktım biraz ve Kitap Hayvanı'nın Günlüğü'nün dediğine tamamen katılıyorum.Karakterler ve yaşanan olaylar çok gerçekçi ve bu da kitabın akılda kalıcılığını ve etkileyiciliğini maksimum düzeye çıkarıyor.

İlk kitaba kıyasla daha iyi olduğunu düşünüyorum.Eğer Yaşarsam'ı ilk aldığımda okuduktan sonra ikinci kitabı almam diye düşünmüştüm ama yanılmışım.Zaten ilk kitabın son bölümünde Adam'ın söylediği birkaç şeyden sonra onun ağzından bir kitap okumayı ne kadar çok istediğimi anladım.İlk kitabı okuduysanız ve Sen Gittiğinde'yi okumak hakkında tereddütleriniz varsa onları hemen kafanızdan silip atın ve kısa sürede kitabı edinip okuyun.Pişman olmayacaksınız.


23 Ekim 2014 Perşembe

The 100 / Kass Morgan - Yorum

Onlar Yalancı, Onlar Hırsız, Onlar Asi, Onlar Kahraman Onlar İnsanlığın Kaderini Belirleyecek 100 Genç...
Yaşanan nükleer felaket dünyanın sonunu getirmiş, bu büyük felaketten sağ kurtulan insanlar 300 yıl boyunca Dünyanın yörüngesindeki bir uzay gemisinde varlıklarını sürdürmüştür. Tükenmeye yüz tutan kaynaklarla koloniyi ayakta tutmaya çalışan yöneticiler, nüfusu kontrol altında tutmak için en sert tedbirleri almakta, hafif suçlar için bile idam cezası uygulanmaktadır. Öyle ki çocuk suçlular on sekiz yaşına geldiklerinde idam edilmektedir. Ama ölümlerini bekleyen bu gençlerin artık çok önemli bir görevi vardır. Gözden çıkarılmış genç suçlulardan oluşan 100 kişilik bir ekip, geçen zaman içinde yerleşime hazır hale gelip gelmediğini test etmek için Dünyaya gönderilecektir. Koloninin geleceği, onların elindedir. 

100 ekibi farklılıklarını, geçmiş hesaplaşmalarını bir kenara bırakıp birleşmeli ve bilinmezlerle dolu Dünyada hayatta kalmaya çalışmalıdır. Ama ihanetler, sırlar, henüz bitmemiş ve yeni başlayan aşklar gün yüzüne çıktıkça bir arada kalmaları gittikçe zorlaşacaktır.
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 300

Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: GO!

Seri Adı: The Hundred
Seri Sırası: 1/3
Goodreads Puanı: 3.47/5

_____________________________________________



Uzun süredir çıkması beklenen ve yurt dışında da oldukça popüler olan The 100'ın incelemesiyle karşınızdayım.Kitap nükleer felaketlerin harap etmiş olduğu bir Dünya'nın 300 yıl sonrasındaki zaman diliminde geçiyor.Bazı şanslı insanlar bu felaketten kaçıp,300 yıl boyunca hayatlarını bir uzay gemisinde sürdürmüşler.Uzay gemisinde her yerde olduğu gibi sınıf farkları var.Zengin ve elit kesimdeki insanlar gönüllerince yaşayıp,kolayca yiyecek-içecek elde edebilirken ne yazık ki geminin diğer kısmındaki insanlar bu kadar şanslı değiller.

Gemide sınırlı kaynak olduğundan gemi çok katı kurallarla yönetiliyor.İnsanların birden fazla çocuk yapma lüksü yok,hatta bazen çocuk yapmalarına izin bile verilmiyor.Özellikle son zamanlarda geminin fakir kesiminden birçok kişiyi tutukluyorlar.18 yaşından büyük olanlar genelde doğru düzgün yargılanmadan idam ediliyor,küçük olanlar ise hapishanede yaşlarını doldurmalarını bekliyor.Yaşları dolduktan sonra da tekrar yargılanıyorlar,ama kimse o yargılanmalardan suçsuz ilan edilerek çıkmıyor.Yani eğer tutuklanırlarsa sonu her türlü ölüme çıkıyor.

Bir gün hapisteki bu suçluların bir kısmını Dünya'ya göndermeye karar veriyorlar.Dünya'daki radyasyon oranını bilmedikleri için zaten gözden çıkarılacak olan kişileri oraya göndermeyi mantıklı olarak bulup hapisteki suçlulardan 100 kişi seçip Dünya'ya göndermeye karar veriyorlar.Clarke,Glass,Bellamy -her ne kadar aslında farklı bir hikayesi olsa da o da 100'den birisi sonuçta- ve Wells bu kişilerden sadece bazıları.Her ne kadar bu onlara göre çok acımasız bir yol olsa da kurtulmak için tek şansları Dünya'ya gitmek.

Kitap Glass,Clarke,Bellamy ve Wells'in bakış açılarından anlatılıyor.Glass,Clarke ve Wells geminin elit kesiminden,Bellamy ise fakir kesiminden.Farklı bir kesimi anlatan sadece Bellamy olsa da bu bize kitaptaki kast sistemi hakkında az çok bilgi veriyor.Benim düşünceme göre kitaptaki bu kast sistemi çok fazla ele alınmamıştı,bu nedenle okurken genellikle Phoenix'teki yani elit kesimdeki yaşamı gördük.Bu diğer kesimi tanıyamamamızı sağladığından bence kitaptaki  olumsuz 
bir yöndü.

Dili akıcıydı,konusu bana Evrenin Ötesi'ni hatırlattı.Gerçi Evrenin Ötesi sadece uzay gemisinde geçiyor ama konuların temelleri aynı sonuçta.İkisini karşılaştıracak olursam kesinlikle Evrenin Ötesi daha iyiydi.Mesela iki kitapta da uzay gemisinin o boğuculuğu yansıtılmaya çalışılmış ama Evrenin Ötesi'nin bunu daha iyi başardığını düşünüyorum.


Karakterler birçok YA kitabındaki gibi çok kararsız ve sürekli mızmızlanan tipler değillerdi.Bu açıdan kitabı sevdim.Favori karakterim Glass oldu,göğüs gerdiği güçlükler ve bunu sadece tek başına yapması müthişti.Çok güçlü bir karakter olduğunu düşünüyorum.Onun dışında Clarke ve Bellamy'yi de sevdim.Wells de her ne kadar bazı kötü şeyler yapmış olursa olsun dünyaya gelmesinin nedeni çok etkileyiciydi.



Kitabın dizisinin olduğunu biliyordum fakat okumadan izlemek istemedim açıkçası.Kısa sürede bir göz atmak istiyorum.Fakat duyduğum kadarıyla Glass dizide yokmuş.Sen git ana karakterlerden birini diziden çıkar,bu nasıl saçmalıktır böylee!!!Ayrıca sanırım Thalia da yokmuş.Ne güzel iş başarmışlar öyle.IMDB sayfasını inceledim biraz,Clarke düşündüğüm tipe çok az da olsa uyuyor ama Wells,aaah ben onu hiç öyle hayal etmemiştiim!!Gördüğüm kadarıyla hayal ettiğim karakterlere en uygun kişi Octavia. 


Kitap kapağının tasarımı hakkında söyleyebileceğim tek şey;muhteşeem olduğu!!Umarım GO! Kitap her kitabını böyle mıknatıslı çıkarır,çok şeker duruyor yahuu.Sayfa kalitesi de iyiydi,biraz kalındı ama en azından kıvrışma tehlikesi azdı.Sadece yazı puntosunun çok büyük olduğunu düşünüyorum.Bu daha yayınevinin ilk kitabı,o kadar kusur kadı kızında da bulunur canııım :D

Bilim kurgu sevenlerin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.Ufak birkaç kusuru olsa da okunmaya değecek bir kitap.




Dart Ödülü Aldııım :D



Sevgili Kozmokitap bana bu ödülü layık görmüş,kendisine çok teşekkür ediyorum.

Bu ödülü almanın bazı şartları var;

-Ödülün fotoğrafını yayınlamak.

-Size ödül veren blogun bağlantısını eklemek.

-15 bloga bu ödülü dağıtmak

Tekrardan teşekkür ederek ödülleri dağıtacağım blogları açıklama kısmına geçiyorum.






20 Ekim 2014 Pazartesi

Endgame:Çağrı / James Frey & Nils Johnson Shelton - Yorum


Dünya. Şimdi. Bugün. Yarın. Endgame gerçek ve endgame başladı. Gelecek belirsiz. Her şey olacağına varacak.

On iki Oyuncu. Bedenen gençler ama kadim bir geçmişten geliyorlar. Binlerce yıl önce yaratıldılar ve seçildiler. O günden beri hazırlanıyorlar. Doğaüstü değiller. Ne uçabilir ne de kurşunu altına çevirebilirler. Ölüm geldiğinde onların da yapacak bir şeyleri yok. Onlar için de, hepimiz için de. Onlar Dünya'nın mirasçıları ve Büyük Kurtuluş Bulmacası'nı çözmeliler. Biri yapmalı yoksa hepimiz yok oluruz.

Kitabı oku. İpuçlarını bul. Bulmacayı çöz. Kazanan sadece bir kişi olacak. Endgame gerçek. Endgame başladı. .

On iki bin yıl önce geldiler. İnsanlığı yaratıp kurallar koydular. Altına ihtiyaçları vardı ve onlar için ilk medeniyetleri inşa ettiler. İstedikleri şeyi aldıklarında gittiler. Fakat gitmeden önce, bir gün tekrar geri geleceklerini, o gün bir oyun oynanacağını söylediler. Bu oyun geleceğimizi belirleyecekti. Bu Endgame.

On binlerce yıl soylar gizli kaldı. İnsanlığın ilk on iki soyu. Her soyun hazırlanması gereken bir oyuncusu var. Kuşaktan kuşağa eğitildiler. Silah, diller, tarih, taktik, kılık değiştirme, suikast üzerinde uzmanlaştılar. Oyuncular birlikteyken her şeydi: güçlü, nazik, acımasız, sadık, zeki, aptal, çirkin, arzulu, adi, dönek, güzel, hesapçı, tembel, hayat dolu, zayıf. İyi ve kötüler. Hepimiz gibi. Bu Endgame.

Oyun başladığında oyuncular üç anahtarı bulmalı. Bu anahtarlar dünyanın bir yerinde saklı. Anahtarı ilk bulan oyunu kazanır. Endgame: Çağrı birinci anahtarla ilgili. Çağrı aynı zamanda bir bulmaca. Bulmacayı ilk çözen 500.000 $ değerinde altınla ödüllendirilecek.

Oyna. Hayatta kal. Bulmacayı çöz. Tüm dünya. Endgame başladı. .
(Tanıtım Bülteninden)


Sayfa Sayısı: 552
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Pena Yayınları

Çevirmen: Uğur Mehter
Seri Adı: Endgame
Seri Sıralaması: 1/3
Goodreads Puanı: 3,70/5

__________________________________________

Ön okumasını okuduğumdan beri heyecanla bekliyordum bu kitabı,konusu çok farklı gelmişti bana.Tabii ki 500.000$ para ödülü de buna biraz sebep olmuştu :D Sonuç ise kitabın muhteşemliği açısından güzel ama bulmacayı çözme açısından hüsran oldu benim için.İlk aldığımda okurken bir yandan da ipuçlarına ulaşmaya çalışırım diyordum ama ''Acaba şimdi ne olacak??'' diye merak etmekten ipucu aramak aklıma bile gelmedi.

Kitapta kadim soylar adı verilen 12 soydan gelen kişilerden bahsediliyor.Bu soylar on iki bin yıl önce oluşturulmuş ve oluşturan kişiler onlara bir süre sonra bir oyun oynamak için geri döneceklerini söylemişler.İşte binlerce yıldır bu soylardan gelen kişiler bu oyuna her açıdan hazırlanıyorlar.

Her soyun temsilcisi olan 12 kişi bir bulmacayı çözmek zorunda.Amaç sadece kendilerini ya da birkaç kişiyi kurtarmak değil,asıl amaç kendi soylarını kurtarmak.Yani milyonlarca insanın hayatı bulmacayı çözen insan sayesinde kurtulacak,diğerleri ise ölecek.Normal olarak bu durum onlar üzerinde çok baskı oluşturuyor,kendilerini en iyi şekilde eğitmişler ama bu eğitim onların insani tarafını silikleştirmiş.Hayatları boyunca oyunun olmasını ya da 20 yaşına girip oyun yaşlarının geçmesini beklemişler ama oyunun ne zaman başlayacağı belli olmadığından istese de istemese de hepsi tabiri caizse bir vahşi hayvan gibi öldürme odaklı eğitim almış.Aklınıza gelen tüm ajanlar ya da türevlerinden katbekat yetenekli 12 insan,daha doğrusu 12 çocuk,bir araya gelirse ne olur?Tabii ki bol bol aksiyon,yaralanma ve ölüm.


Kitabın akışı çok hızlı,başta odaklanma sorunu yaşayabilirsiniz ama sonra alışılıyor.12 tane farklı karakter olduğu için isimleri de çok karıştırdığım oldu.Hatta bir erkeği kız,bir kızı da erkek bile sandım :D 

Kitapta antik şehirler ya da yapılar hakkında bolca bilgi var,yani kitabın derinlemesine bir araştırmanın ürünü olduğu çok bariz.Okurken birçok bilmediğim şey öğrendim.Hatta yazarlar son kısma elde ettikleri bilgilerin kaynaklarını link olarak eklemiş,böylece daha derin şekilde araştırabilirsiniz konuyu.Kim bilir,belki de o linkler bizi büyük ödüle götürecek ipuçlarından biridir :D

Goodreads'te gördüğüm bir yorumda Açlık Oyunları'na benzetmişler kitabı,hatta sanırım bu yüzden kitaba ön yargılı yaklaşanlar falan da varmış.Bilir misiniz bilmiyorum ama Ölüm Oyunu diye bir kitap var Koushun Takami'nin.Açlık Oyunları konu olarak neredeyse onun tıpatıpı,ama bu Açlık Oyunları serisinin kötü bir seri olduğunu göstermiyor.Bu kitap da bazı yönlerinden Açlık Oyunları'na,doğal olarak Ölüm Oyunu'na da, benzese de bu kitabın müthişliğinden bir şey eksiltmiyor bence.



Çok reklamı yapıldı,peki değdi mi derseniz bence değdi.Kitapta aksiyon oldukça bol ve çok akıcı.Zaten 12,aslında 13, farklı karakter olduğu için onları gözlemleyelim diye yazarlar sıkça kişiden kişiye geçiş yapmış.Bazı bölümler 1 sayfayken,bazı bölümler 10 sayfa falan.Bölümler kısa kısa,dil çok akıcı ve çok fazla heyecan var,dolayısıyla kısa sürede zevkle okunabilecek bir kitap.Aslında zevkle değil de merakla demem daha doğru olur,kitaptaki şifreler üzerinde ne kadar uğraşsam da bir sonuca varamadım ne yazık ki :D Çok kafa kurcalıyor o açıdan ama bence bu okurken canlı kalmamızı sağlıyor.

Kitaptaki olayların olması biraz hızlı,hatta hiç beklenilmeyen olaylar aniden oluyor.Hele o son -.- O son yok mu o soon,ay daha ikinci kitap yazılmadı bile,nasıl bekleyeceğim hiçbir fikrim yok.

Reklamı yapıldı,kitap çıktı bitti mi derseniz,bitmedi.Ancient Societies diye bir blog açıldı ve sanırım her gün bulmacayla ilgili ipuçları veriliyor bu sitede.Ulaşmak için tık.  Buradan da kitap karakterleri hakkında kısa kısa bilgilere ulaşabilirsiniz.Ayrıca burada da bir Türk okuyucunun kitap hakkında açtığı blog var,belki bakmak istersiniz.

Kısacası bilim kurgu seviyorsanız kesinlikle okumanız gereken bir kitap Endgame:Çağrı.Biraz kalın olabilir ama bu gözünüzü korkutmasın,sayfalar su misali akıp gidiyor.

17 Ekim 2014 Cuma

KVBT 1.Tur 4. Gün | Tutku Çemberi - Paula Quinn | Yorum ve Yazar Tanıtımı


 O her kadının hayaliydi… Esmer, yakışıklı ve 'Tutkulu' lakabına sahip Lord Brand Risande, baştan çıkarıcılığın vücut bulmuş haliydi. 

Ama savaş alanı ve yatak odasındaki hünerinin altında çok acı bir sır vardı: kalbini mühürleyen ihanet. Herkese korku salan bu şövalye, savaşta kazandığı toprakların başına geçmek üzere yola çıktığında en heybetli düşmanıyla karşı karşıya geleceğinin farkında bile değildi.

…Fakat yalnızca bir kadının kaderiydi. Leydi Brynnafar Dumont halkını korumak için her şeyi yapmaya kararlıydı… Buna babasını yenen vahşiyi baştan çıkarmak da dahil. Soğukkanlı bir canavar beklerken, onun yüzüne bile bakmayan son derece çekici bir erkekle karşılaşacaktı. Tüm masumiyetine rağmen, mücadeleye değecek tek savaşta Lord Brand'i yenmek için tüm cazibesini kullanmak zorundaydı…
Aşk savaşında…

Sayfa Sayısı: 365

Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Çeviren: Nergis Karababa  
Orijinal Adı: Lord Of Desire 
Seri Adı: The Risande Family 
Seri Sırası: 1/3 
Goodreads Puanı: 3.96/5
_____________________________________

TUR TAKVİMİ

1.Gün / Facebook Sayfası - Okuma Halleri
4.Gün / Naz'lı Kitaplık - Yorum ve Yazar Tanıtımı
5.Gün / Bin Tatlı Yıl - Yorum ve Kitabı Sevmek İçin 5 Neden

_________________________________________

İlk turumuzun dördüncü gününden herkese merhabaa!!Şu an bir tur kitabı için yorum yaptığıma inanamıyorum,çok heyecanlıyıım!Neyse fazla uzatmadan hemen yorumuma geçiyorum.

Leydi Brynna,yenilmez savaşçı diye tanınan babası Lord Richard ile Avarloch'taki muhteşem kalesinde yaşamaktadır.Hayatı gayet ihtişamlı ve güzel giderken birden bu imrenilecek hayat düzeni tersine döner.Çünkü yenilmez Lord Richard Normandiyalı Lord Brand'e yenilmiştir.Lord Brand onun canını alması gerekirken onu bağışlamış ve sadece kalesini elinden almaya karar vermiştir.Eğer Lord Brand kaleyi alırsa bu Brynna'nın da Avarloch'tan ayrılması gerekir ama Brynna'nın tüm hayatını geçirdiği ve bir sürü anısını barındıran topraklarını bırakmaya hiç niyeti yoktur,bunun bedeli sevmediği bir adam ile evlenmekse ona bile katlanacaktır.

Brynna karşısında zalim,kaba saba ve çirkin birisi beklerken Brand'i gördüğünde şok oluyor çünkü Brand onu tanımasa da o Brand'i tanıyor.Sadece tanısa neyse,yıllardır onun hayaliyle yaşıyor diyebiliriz.Fakat Brand hakkında öğrendiği bir gerçek vardır,Brand sevdiği kadın tarafından ihanete uğramıştır.Yani Brynna onunla evlense bile Brand onu sevmeyecektir çünkü kalbinde hala başka biri vardır.Brynna her ne kadar ülkesi için Brand ile evlenmeyi kabul etse de onun çekimine de karşı koyamaz.


Peki Brynna yaşadığı yeri korumak uğruna girdiği bu amansız savaşta duygularından yana olmayı mı yoksa mantığıyla hareket etmeyi mi seçecektir?

Daha önce tarihi romans okumamıştım,nedenini ise bilmiyorum.Halbuki bu kitap gerçekten çok eğlenceli ve akıcıydı.Yazarın kullandığı dil gayet sürükleyiciydi.Konu bildiğim kadarıyla genelde tarihi romans kitaplarında kullanılan sıradan konulardan biriydi ve olaylar genelde tahmin edilebilirdi ama yine de bu kitabı kötü bir kitap yapmıyor kesinlikle.


Karakterlerde Brynna'yı sevdim,gayet güçlü bir kişiliği var.Brand'in onu sevmeyeceğini bile bile sadece ülkesini korumak için (tamam belki başka nedenler de olabilir :P) onunla evlenmeyi kabul etmesi ve olaylar karşısındaki güçlü duruşu hoşuma gitti.Brand ise daha önce ihanete uğradığından Brynna ile bir ilişki içine girmeyi düşünmek istemiyor çünkü içindeki acı hala taze,tabii bu sırada kendiyle çelişkiler yaşıyor.Bu çelişkili düşünceler zaman zaman çok fazla ele alınmış gibi geldi bana o yüzden biraz sıkıldım okurken.

Brynna ile Brand arasındaki ilişki bana biraz yüzeysel anlatılmış gibi geldi,yani yazar genel olarak tensel çekime odaklanmış anlatırken.Ara sıra keşke duygusal çekimi daha fazla anlatsaydı diye düşündüm.Ama aralarındaki atışmalar gerçekten çok eğlenceliydi bence :D

Kitap genel olarak hoştu ve dediğim gibi çok akıcıydı,tarihi romans seviyorsanız severek okuyacağınız bir kitap olur.

Bu arada hala devam eden bir çekilişimiz var,katılmak için tık tık.

Katkılarından dolayı Epsilon Yayınları'na çok teşekkür ederiz.


YAZAR HAKKINDA


-İlk kitabı Tutku Çemberi yurt dışında 2005 yılında yayınlanmıştır.Şu ana kadar yayınlanmış 12 kitabı vardır.En sevilen serileri MacGregors ve Children of the Mist serileridir.

-Her ne kadar tarihi romans türünde eserler verse de okumayı en sevdiği türlerin bilim kurgu ve fantastik olduğunu söylüyor.

-Eğer kurt adam olmakla vampir olmak arasında seçim yapmak zorunda olsaymış kurt adam olmayı seçermiş.

-Tristian adında bir karakter yazmak istediğini belirtiyor,en sevdiği erkek ismi Tristian'mış.

-Hobilerinin arasında astroloji varmış ve yazarımız  yükseleni yay olan bir yengeç burcuymuş.

-Hayvanları çok sevdiğini ve çok duygusal olduğunu ayrıca yemek yapmaktan nefret ettiğini söylüyor.

-Bir kitapta en sevmediği bölüm kitabın başını yazmakmış,ayrıca baskı altında daha iyi yazdığını düşünüyormuş.

(Not: Yazarın kitapla ilişkilendirdiği resimleri buradan görebilirsiniz.)



14 Ekim 2014 Salı

Kuşatma ve Fırtına / Leigh Bardugo - Yorum




Her zaman böyle olmayacak. Özgür kaldığın günlerin sayısı arttıkça hayatın kolaylaşacak… En güçlü Grishalardan biri olan Güneşin Elçisi Alina Starkov, Karanlıklar Diyarı'nda yaşanan faciadan kaçıp arkadaşı Malyen'le birlikte, arkasında bıraktığı dünyanın karmaşasından uzak kalacağını düşündüğü bambaşka topraklara doğru yola çıkar. 

Ancak kaderinden ve geçmişinden kaçmak sandığı kadar kolay olmayacaktır. Karanlıklar Efendisi yenilediği gücü ve ölümcül planlarıyla yeniden karşısına çıkmaya hazırlanmaktadır. Alina'nın Karanlıklar Efendisi'ni yenmek ve terk etmek zorunda kaldığı Ravka'yı özgürlüğüne kavuşturmak adına gereken güce ulaşması için uzun ve tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkması gerekecektir.Kuşatma ve Fırtına'nın karanlık dünyasında Alina'yla birlikte kaybolacak ve oradan asla dönmek istemeyeceksiniz.





Sayfa Sayısı: 448

Baskı Yılı: 2014

Yayınevi: Martı Yayınları
Çeviren: Ozan Aydın
Seri Adı: The Grisha
Seri Sırası: 2/3
Goodreads Puanı: 4.18/5
___________________________________________________

-ilk kitabı okumayanlar için spoiler içerir-

Kitap ilk kitabın bittiği yerde değil de,birkaç hafta zaman atlamasıyla başlıyor.Alina ve Malyen Karanlıklar Efendisi'nden yeni bir hayat kurma umuduyla kaçıyorlar ve Gerçek Deniz'i aşarak Cofton adı verilen yere geliyorlar.Orada kaldıkları süre zarfında Alina da Malyen de çalışıp tekrar kaçabilmek için para biriktirmeye çalışıyorlar.Her ne kadar Alina hala korku içinde yaşasa da yavaş yavaş alışmaya çalışıyor bu tehlikesiz hayata ama maalesef ki bu durum o kadar uzun sürmüyor çünkü Karanlıklar Efendisi onları yine yakalıyor,her zamanki gibi kötücül bir amacı var ve Mal ve Alina'yı ona ulaşmak için kullanıyor.Alina iyice umutsuzluğa kapılmışken hiç beklenmeyen bir kişiden,daha doğrusu üç kişiden, büyüüük bir yardım alıyor ve böylece tekrar kaçmaya başlıyorlar.
Ama Alina'nın kaçması değil kalıp Ravka'yı kurtarması gerek.

Ravkalılar Alina'yı bir azize gibi görüyor ama o bundan hiç hoşnut değil.Zaten Alina,ilk kitaptan da bildiğimiz üzere, ilgi çekmeyi seven bir tip değil.Güneşin Elçisi rütbesinden dolayı insanlar ona neredeyse tapıyor.Alina hem hayatındaki bu köklü değişikliklerle uğraşıyor hem de Ravka'yı kurtarmaya çalışıyor.



-spoiler sonu-



BEN BU SERİYE B A Y I L I Y O R U M!!İlk kitabı aldığımda bir çırpıda okuyup bayılmıştım,bu kitabı her ne kadar bir çırpıda okuyamasam da buna da bayıldıım!! Bu kitapta kesinlikle diğer kitaba oranla çook daha fazla aksiyon vardı ve bu kitabı aşırı sürükleyici hale getiriyor.Yazarın dili de çok akıcı zaten.

Kitap Alina ve Malyen'in ilişkisi açısından karışıktı.İkisi de birbirine güvenmekte sorun yaşıyor o yüzden sürekli birbirlerinden tereddütlüler.Dolayısıyla bu aralarına soğukluk girmesine neden oluyor.

Okurken Alina'nın bu kitapta çok daha özgüvenli,fiziksel ve mental açıdan çok daha güçlü olduğunu fark ediyorsunuz.Şahsen ben bu yeni Alina'yı çok sevdim.Sorunlarıyla başa çıkmayı daha iyi başarıyor.Kitapta değişimini okuduğumuz tek kişi Alina değil tabii ki.Yaşanan onca zorluktan ötürü Malyen de değişiyor.O alaycı ve biraz kayıtsız çocuk yerine daha kaygılı ve korumacı bir çocuk ortaya çıkıyor.


Kitaba eklenen yeni karakterler var,ilk kitapta var olan bazı yan karakterlerle de yeniden karşılaşıyoruz.Yeni karakterler kendilerini tamamen Alina'yı korumaya adıyorlar.-gerçi kitap sonunda bambaşka bir olay açığa çıkıyor ama yine de seviyorum onları- Bu yeni karakterlerden biri Nikolai,yani yakışıklı prens.Ravka tahtının ikinci varisi ama ilk varis olan Vasily'den katbekat yetenekli.Gayet eğlenceli ve zeki bir karakter.


''Kahramanların ve azizlerin sorunu ne biliyor musun,Nikolai?'' diye sordum atlasın kapağını kapatıp kapıya doğru giderken. ''Genellikle sonunda hep ölüyorlar.''







Daha önce de dediğim gibi kitapta bol bol aksiyon var ama aksiyonlar özellikle son 100 sayfada tavan yaptı resmen :D Hele kitabın sonunda Alina'nın yaşadığı değişim beni çok şaşırttı.Ayrıca bu kitap sayesinde seri kapaklarının kitapla olan bağlantısını anladım,evet ilk kitapta anlamamıştım vurmayın beni. 

Umarım Martı Yayınları kısa sürede üçüncü kitabı çevirir çünkü kitap öyle bir yerde bitti ki meraktan ölüyorum resmen.











12 Ekim 2014 Pazar

Biraz Müzik Biraz Ben... / Mim




Febris'in Günlüğü beni bu güzel etkinlikte mimlemiiş!!Çok teşekkür ediyorum kendisine.Lafı uzatmadan sorulara geçiyoruum.

1.Müzik denildiğinde aklınıza gelen ilk kelime?

Açıkçası aklıma gelen ilk kelime yaşam oluyor çünkü bence müzik yaşamın ta kendisi.Neredeyse insanlığın varoluşundan beri var olan bu sanat yaşamla o kadar iç içe geçmiş ki onları birbirlerinden ayırmak imkansız.

2.Hiç müzikten bıktığınız oldu mu?Veya dinlemeye ara verdiğiniz?


Müzikten bıkabileceğimi hiç sanmıyorum ben :D Aklınıza gelebilecek her anda müzik dinlerim.Ara sıra yaşadığım şöyle bir durum var;ders çalışırken de müzik dinlediğim için bazen -özellikle de sayısal derslerde- odaklanma sorunu yaşıyorum,o zaman müziği kapatıyorum.Onun dışında gün içerisinde bulduğum her anda bıkmadan,usanmadan dinlerim müzik :D 

3.Hayatınız boyunca hayranı olduğunuz bir ses sanatçısı oldu mu?Posterlerini odanıza astığınız fan dediğimiz türden yani?

Aslında genel olarak beğendiğim şarkıları dinleyip fazla kişiye hayran olmasam da bu kategoriye girebilecek iki sanatçı var.Yaklaşık 3 senedir sıkı bir Directioner yani One Direction hayranıyım.Yıllardır Demi Lovato'yu tanısam da yaklaşık 2 senedir de Lovatic'im.

4.Kitap okurken müzik dinler misiniz?

Çoğunlukla evet.Kitabın havasına uygun müzik seçmeye çalışsam da bazen çok hareketli şarkılarda kendimi şarkıya kaptırıp kitap okuyamadığım olduğundan genel olarak yavaş şarkılar dinlemeyi seviyorum.Örneğin bu sıralar okurken sürekli Ed Sheeran'dan I See Fire ve A Great Big World'den Say Something dinliyorum :D


5.Çok klasik ama yine de sormak istiyorum.Sizin türünüz hangisi?

Aslında belli bir türüm yok,o anki ruh halime göre rock da dinleyebilirim klasik müzik de.Ama eğer ki fanı olduğum şarkıcılara göre değerlendireceksek sanırım teen-ager müzik hoşuma gidiyor.

6.Asla dinlemem dediğiniz bir tarz var mı?

Bu soruya Febris ile aynı cevabı vereceğim,arabesk rap.Allah korusun :D

7.Size bir şarkıcı olsanız kim olmak isterdiniz desem?

Ben genelde kitap karakterleri olmak isterim,bu soruyu hiç şarkıcı boyutunda düşünmemiştim :D Sanırım şarkıcı olmak istemem,ünlülerin hayatı bence dışarıdan görülen parıltılı ve muhteşem hayattan çok ama çok daha zor.O yüzden ben kendi sade ve basit hayatımı yaşamayı seçiyorum :D

8.İmkanınız olsa ülkemizde müzikle ilgili neyi veya neleri değiştirmek isterdiniz?

Aslında pek Türkçe müzik dinlemiyorum o yüzden pek detaylı bir fikrim yok.O yüzden sanırım pek müzikle ilgili olmayan bir şey söyleyeceğim.Bildiğiniz üzere ülkemizde bazı müzik tarzlarına ya da sanatçılara karşı fazla ön yargı var,ben insanları bu ön yargılardan kurtarmak isterdim. 

9.''Bu şarkı benim!'' dediğiniz bir şarkı var mı?

Öyle benim diye tanımladığım değil de çook sevdiğim bir şarkı var;Imagine Dragons-It's Time.




10) TV lerde bol bol yayınlanan Talk Show programları hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle sunucusunun ses sanatçısı olduğu programlardan bahsediyorum.

Çok fazla talk show izlemesem de şu sıralar çook fazla ve çok gereksiz yere yayınlandığını düşünüyorum bu programların.Birkaç tane kaliteli ve doğru düzgün talk show programı var ve geriye kalanlar fos bence.


11) Kim şarkı söylemesin sorusuna vereceğiniz ilk isim kim olur?

Ya yargılamak istemem ama bence Sinan Akçıl :D Yazdığı şarkılar harika olsa da mümkünse elindeki o mikrofonu bir bıraksın :D