30 Eylül 2014 Salı

Bu Ay Neler Okudum? / Eylül




Merhabaaa.Bu ay benim açımdan bol kitaplı bir ay oldu diyebilirim.Hemen okuduklarıma geçiyoruum.

1- Stephenie Meyer - Göçebe 

Yaklaşık 2 sene önce okuyup çok beğendiğim bir kitaptı Göçebe.Vaktim bolken bir daha okuyup hatırlamak istedim ve okudum.Maalesef blogda yorumu yok,girebilirsem gireceğim.

2- Sally Green - Bela

Uzun süre almayı beklediğim,aldıktan sonra da bilmediğim bir nedenden dolayı uzuun süre beklettiğim bir kitaptı Bela.Genel olarak beğensem de biraz yavaş ilerliyor gibi geldi bana.Yorumuma buradan ulaşabilirsiniz.

3- Richelle Mead - Vampir Akademisi

Vampirlerle dolu kitaplardan artık kusma durumuna geldiğimden bu seriye başlamak için biraz zaman geçmesini bekledim ve nihayet başlayabildim.Gayet güzeldi bence,yorumuma buradan ulaşabilirsiniz.

4- Laini Taylor - Duman ve Kemiğin Kızı

Bu kitaba tam anlamıyla BA-YIL-DIM!İkinci kitabın çıkmasını dört gözle bekliyoruuuum.Yorumum için tık.

5- Anna Carey - Yeni Dünya

Bu kitabı da çok beğendim,zaten distopyaları genelde beğeniyorum ben.Bu da güzel bir distopyaydı.Yorumum için tık.

6- Veronica Rossi - Sonsuz Gökyüzünün Altında

Sanırım en uzun süredir beklediğim kitaplar arasındaydı,her gün çıkacağı haberini alma umuduyla yaşıyordum -haha sanırım biraz abarttım- vee nihayet okuma şerefine nail oldum!!!Yorumuma buradan ulaşabilirsiniz.

7- Lucy Christopher - Keşke Senden Nefret Edebilseydim

Çıktığını duyduğum andan alana kadar resmen meraktan kıvrandım ve elime geçer geçmez okumaya başladım,sonuç HARİKAYDIII.Yorum için tık.

8- James Dashner - Labirent:Son İsyan

En sevdiğim serilerden birinin sonuna geldiğim için içim hala buruk olsa da bu kitabı okumanın verdiği keyif bambaşkaydı benim için.Yorumuma buradan ulaşabilirsiniiz.

9- Kristin Cashore - Yetenek

Bu kitap da baya önceden alınıp kitaplığımda çookça beklemiş kitaplardan birisi.Tabii ki de okuduğumda yine ''Niye beklettim ki bunu ben?!??!!?!'' sorusu kafamda dönüyordu.Yorum için tık.






Sonuç olarak ben bu ayı 9 kitapla kapattım.Şu an okuduğum Brodi Ashton'ın Yerkara kitabını da her ne kadar bu aya yetiştirmek istediysem de maalesef ki okul yüzünden mümkün olamadı bu.Hepinize bool bool kitaplı aylar diliyoruum.

29 Eylül 2014 Pazartesi

Labirent:Son İsyan / James Dashner - Kitap Yorumu



Her şeyin sonu geldi! 

İSYAN, Thomas'ın her şeyini almıştır: hayatını, anılarını ve sonunda arkadaşı olan Kayranlıları. Ama artık sona ermiştir. Son bir testin ardından Deneyler tamamlanmıştır. 

Kurtulan olacak mı? Ama İSYAN, Thomas'ın onların düşündüğünden çok daha fazlasını hatırladığını bilmemektedir. Ve Thomas artık söyledikleri tek kelimeye bile inanmayacaktır!

Gerçek dehşet verici olacak. Thomas Labirent'i yenmiş, Alev'de hayatta kalmıştır. Arkadaşlarını kurtarmak için her türlü riski göze alacaktır. Ancak bu kâbusu sona erdirecek tek şey, gerçeğin ta kendisidir. Artık yalan yok. 




Sayfa Sayısı: 384

Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Pegasus
Seri Adı: The Maze Runner
Seri Sıralaması: 3/3
Goodreads Puanı: 3.81/5

_____________________________

Kitabın arka kapağında "James Dashner'ın kitaplarına başlamadan önce derin bir nefes alın." diye bir yorum var.Kesinlikle ama kesinlikle katılıyorum bu yoruma çünkü kitaplar içinde olan olaylar o kadar şaşırtıcı ki nefesiniz kesiliyor.İlk kitaptan son kitaba kadar aynı şey geçerli.




Kitap yine İSYAN'ın deneklere,yani Kayranlılara ve B Grubu'na,oynadıkları oyunlar,daha doğrusu onların deyimine göre insanlığı kurtaracak deneyler üzerine kurulu.Kurtulanlar İSYAN'a güvenme konusunda hiç emin değiller.Bir kısmı güvenmek istese de bir kısmı buna şiddetle karşı çıkıyor.(E normal böyle yapmaları çünkü zilyon tane olay yaşadılar İSYAN yüzünden.)Thomas İSYAN'a güvenmek istemeyen tarafta fakat eğer arkadaşlarını kurtarmak için yapması gereken İSYAN'ın dediklerini yapmaksa her şeyi yapmaya razı.Kitaba çook ama çook şaşıracağımız bir karakter dahil oluyor,tabii ki de kim olduğunu söylemek için yanıp tutuşsam da söylemeyeceğiim.Bakalım bu tehlikeli aşamada kimler hayatta kalabilecek????






Bu serinin bitmesine gerçekten ama gerçekten çook üzülüyorum.Üç kitap da o kadar sürükleyici ve etkileyiciydi ki...Seriyi hayatımda en beğendiğim serilerin arasına koymak kesinlikle ama kesinlikle hiç yanlış bir karar olmaz.Serinin diğer kitaplarının yorumu bloğumda olmadığı için bu yazı aslında biraz seri hakkında yorumlarımı da içerecek diyebilirim.

James'in anlatım tarzı gerçekten harika.Normalde ben üçüncü şahıs ile anlatılan kitaplarda odaklanma sorunu yaşarım ama bu seride hiç yaşamadım bunu.Olan olayları,Thomas'ın düşüncelerini her kitapta,her sayfada iliklerime kadar hissettim.Üzüldüğünde ben de üzüldüm,korkup heyecanlandığında ben de korkup heyecanlandım.O yüzden bu serinin yeri bende hep ayrı olacak.



Dediğim gibi üçüncü kitap da ilk iki kitaptan heyecan ve sürükleyicilik bakımından hiç eksik kalmıyor.Kitabın tek farkı diğer iki kitaptan daha duygusal olması çünkü hiç beklemediğimiz kişiler pat diye ölüveriyor!!Diğer kitaplarda heyecandan yerimde duramazken ya da şaşkınlıktan gözlerim yuvalarından fırlarken bu kitapta birçok yerde gözyaşlarımı zor tuttum,hatta tutmadım direk ağladım.Birkaç kez kitaba ara vermek zorunda bile kaldım.

Kitaptaki karakterleri hep sevdim.Sevmediğimi düşündüğüm bir karakteri bile üstünde biraz düşününce sevdiğimi fark ettim.Yazarın karakterlere verdiği derinlikler gerçekten harika.Thomas'ın çok fedakar olması,Minho'nun liderliği ve cesurluğu ve diğer karakterlerin bir sürü özelliğinin toplamı ortaya muhteşem bir uyum çıkarıyor.

Aslında seriye her ne kadar bayılsam bana göre bu kitap diğer iki kitaba göre daha aşağıda kalıyor çünkü gerçekten çok gereksiz ölümler var.Seri genel olarak muhteşem ve soluksuz okunabilir olsa da son kitapta yazarın olayları biraz hızlı geliştirdiğini düşünüyorum.

Bu serinin sevdiğim yönlerinden birisi temponun hiç düşmemesi.Bu kitapta da heyecan son hız devam ediyor fakat yazar sanki bizi şaşırtmak için çok gereksiz olaylar ve çok gereksiz ölümler eklemiş gibi kitaba.Önemsiz olayların üzerinde çok durulurken,önemli olaylar ve soruların üzerinde çok kısa durulup,hatta bazen durulmayıp, olaylar üstünkörü bir şekilde anlatılmış.İşte bu yüzden kitap ilk iki kitaptan biraz daha aşağı seviyede kalıyor benim için.

İlk iki kitabı okuyanlar bilir,hepimizin kafasında bir sürü soru oluşmuştu.En önemlisi ''İSYAN nedir ve bu kuruluşun asıl amacı ne?'' sorusuydu mesela.Seri bitti bitmesine de ben bu soruya tam olarak cevap alabildiğimi düşünmüyorum.Tamam,genel olarak İSYAN'ın amacını belki anlatabilirim size ama kesinlikle biraz derine inmeye kalktığımda tıkanır kalırım.Çünkü yazar gerçekten kitabın temelini oluşturan bu soruyu çok yüzeysel bir şekilde anlatmış.Kafamdaki geri kalan bazı sorulara cevap alabildiğimi düşünsem de kitabın sonuna doğru aklımda yeniden soruların oluşması benim sinirimi bozdu açıkçası.

Defalarca kez belirttiğim gibi,bu seriye gerçekten bayılıyorum.Okurken beni heyecandan titreten ilk seri oldu hatta.Bu yüzden bu kitaptaki eksiklere biraz daha toleranslı yaklaşarak sadece 1 puan kıracağım kitaptan.Yoksa gerçekten kitapta çok sinir bozucu eksiklikler var.

Çok sevdiğim bu serinin sonuna geldiğim ve bu seri böyle bittiği için gerçekten çok üzgünüm.Labirent serisi,her ne kadar sonu pek tatminkar olmasa da,daima şiddetle önereceğim seriler arasında olacak,bundan eminim.Eğer ki siz de bilim kurgu tarzında kitapları seviyorsanız bu seriyi mutlaka okumalısınız.Fakat şimdiden sizi uyarayım,sonu sizi gerçekten üzüp,hayal kırıklığına uğratacak.

Umarım serinin prequel'i olan The Kill Order ve yazarın diğer kitapları da Pegasus tarafından ülkemizde yayınlanır.Çünkü böyle güzel anlatım biçimi olan bir yazardan mahrum kalmak istemiyorum.





25 Eylül 2014 Perşembe

Yetenek / Kristin Cashore - Kitap Yorumu




Ölümcül Bir Yetenek Yedi Krallığı Yıkabilecek Bir Sır

Sıradışı hünerlerle doğan insanlardan korkulan ama aynı zamanda güçlerinin sömürüldüğü bir dünyada Katsa, kendisinin bile tiksindiği bir yeteneğe sahiptir: Öldürme yeteneği. Middluns Kralı olan amcası Randa'nın buyruğu altında yaşayan genç kız ayrıcalıklı bir hayat sürmek yerine onun kirli işlerini yapmak, Kral'ın keyfini kaçıranları cezalandırıp onlara işkence etmek zorunda bırakılmıştır.

Savaşma yeteneği olan Prens Po'yla tanıştığındaysa hayatının tamamen değişeceğinden habersizdir. 

Kendi yeteneğine dair yeni bir gerçeğin açığa çıkacağını ve çok uzaklarda, dehşet verici bir tehlikenin kol gezdiğini ise aklından dahi geçirmiyordur...




Sayfa Sayısı: 472
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi:Pegasus
Seri Adı: Graceling Realm
Seri Sıralaması: 1/3
Goodreads Puanı: 4.10/5










Puanım:5/5

__________________________________________

CNR Kitap Fuarı'ndan almama ve okumayı çook istememe rağmen anca okuduğum Yetenek'in yorumuna hoşgeldiniiiiiz.Geçen hafta başlamama rağmen bitirmem maalesef ki okul yüzünden uzun sürdü ama bitirebildim sonunda.Hemeen yorumuma geçiyoruum.


Katsa Yedi Krallık tarafından yönetilen bir yerde yaşıyor,yetenekli bir kız.Bu bildiğimiz herhangi bir konudaki yetenek gibi değil tabii ki,üstün bir yetenek.Bu yerde yaşayanların bazılarında bu yetenek bulunuyor,yetenekliler iki farklı göz rengine sahip oldukları için kolayca fark edilebiliyorlar ve birçok kişi bu yeteneklileri dışlıyor.Herkesin yeteneği farklı,kimi küçük ve fazla işe yaramayan bir yetenekle doğmuşken kimisi ise çok büyük ve işe yarayan,aynı zamanda tehlikeli bir yeteneğe sahip oluyor.Katsa bu ikinci grupta,yeteneği öldürmek.Yedi Krallık'tan biri olan Middluns'taki kral amcası Randa'ya hizmet ediyor,yani onun pis işlerini yapıyor.Randa adaletsiz birisi,halkına zalim davranıyor.Yaptıkları en ufak hata bile canlarına mal olabiliyor,canı alan kişi de Katsa ve o bundan hiç memnun değil.Hem kullanılmak hem de suçsuz insanlara eziyet etmek istemiyor.Böylece kendine birkaç yandaş bulup Randa'ya karşı gizli bir konsey kuruyor,zaten kitap bu konseyin bir kurtarma operasyonuyla başlıyor.




Bu kurtarma operasyonunun sonunda Katsa kaçacakken bir başka yetenekliyle karşılaşıyor,aslında adamı öldürmesi gerekirken o,adama güvenip sadece onu
etkisiz hale getirip kaçmayı seçiyor.Sonradan ise karşılaştığı kişinin Lienid prensi Po olduğunu öğreniyor.Po'nun yeteneği savaşmak,çok iyi dövüşüyor.Bir şekilde Po ile yeniden karşılaşan Katsa onunla arkadaş oluyor.Önceleri sadece dövüşme eğitimi gibi gayet normal,yani Katsa ve Po için normal tabii kii, şeyler yapsalar da tabii zaman ilerledikçe yakınlaşıyorlar.





Kitap gerçekten çok güzeeel,Ben high-fantasy türünü çook ama çook sevdiğimden bayıldım bu kitaba.Okumamın uzun sürmesinin bir nedeni de kitabın bitmesini istememem.Çünkü yazarın konuyu anlatış tarzı,karakterler ve yaratılan dünya o kadar hoş ve özgündü ki bitince boşlukta hissedeceğimi biliyordum,nitekim de öyle oldu.

Katsa öldürme yeteneği olduğu ve sadece öldürmek için eğitildiğinden hırçın ve erkeksi bir kız,ayrıca çok da korumacı.Ancak etrafındaki olayları yani insanların ona karşı duygularını fark etmekte biraz zorluk çekiyor,algıları bu konuda kapalı yani birazcık.Ama ben çok sevdim Katsa'yı çünkü gerçekten güçlü bir karakter,bazı kitaplardaki gibi ''Ay n'apıcam been,bittim çok zor.Asla kurtulamayacağım,ühü ühü.'' diye sızlanan kızlardan değil.Aksine her zaman bir kurtuluş yolu buluyor.

Po'nun birçok şeye esprili bir yaklaşımı var,alaycı bir tip.Ayrıca mütevazi,prens olmasına rağmen iktidar olma hırsına sahip değil.Sakladığı bir sırrı var ve öğrenince çok şaşıracağınızı düşünüyorum çünkü ben gerçekten çok şaşırmıştım.

Yedi Krallık Haritası


Yazarın yaptığı betimlemeler sayesinde kitaptaki ortamları tam olarak hayal edebildim,çok başarılıydı bu konuda bence.Sadece bazen üçüncü şahısla anlattığından ''Şimdi kimden bahsediyor acaba?'' diye kafam karıştı.Belki benden kaynaklanan bir sorundur ama bazı yerler bana karışık geldi.

Kitap bittiğinde içimde bir burukluk oldu.Bu hem kitapta olan bir olay yüzünden hem de kitap bittiği için oluşan boşluktan dolayıydı.Fantastik türü seviyorsanız mutlaka okumalısınız bu kitabı,ben pek fantastik okumam diyorsanız da bu kitabı görünce fikriniz değişebilir,benden söylemesi.

19 Eylül 2014 Cuma

Labirent:Ölümcül Kaçış - Film Yorumu



Aylaaardır merakla beklediğim The Maze Runner'a ilk çıktığı gün gidebildim çook mutluyum bu yüzdeeen.Kitabı ilk duyduğumda filminde Dylan O'brien oynayacak diye almıştım doğruyu söylemek gerekirse,fakat okuduktan sonra iyi ki almışım dedim çünkü hayatımda okuduğum eeen ama eenn güzel kitaplardan biri.

Hemen filme geçiyoruum,filmdeki ortamlar kitabı okurken hayal ettiğim ortamlara neredeyse tamamen uyuyordu.Oyunculuklar zaten harikaydı,Dylan'ı birçoğumuz Teen Wolf'tan biliyoruz ama diğer oyuncular da ondan aşağı kalmamışlardı kesinlikle.

Kitaptaki sahnelerle uyum da iyiydi fakat bazı sahneler baya değiştirilmişti.Hatta kitaptaki en önemli şeylerden birinden hiç bahsedilmemişti bile -spoiler- Thomas ve Teresa arasındaki telepatik bağ nasıl yok sayılabilir ki?İkinci kitapta da bunun üzerinde çok duruluyor bu kitapta da.Film boyunca bahsedilmesini beklesem de maalesef değinmemişler bile. -spoiler- Dediğim gibi birkaç sahne dışında gayet iyiydi,özellikle de bazı berbat kitap uyarlamalarını göz önüne alırsak harikaydı diyebiliriz.

Kitabı okumadan filme giderseniz kesinlikle tam tamına tatmin olursunuz,fakat eğer okuyup da giderseniz tam olarak tat alamazsınız çünkü izlerken hep şu sahne de vardı,şu sahne aslında şöyleydi diye düşünüyorsunuz ister istemez. Bunları söylüyorum diye filmi beğenmedim sanmayın sakın,film gerçekten muhteşemdi.Özellikle de yaratılan Labirent ve Kayran ortamına bayıldım,tam tamına hayal ettiğim gibiydi.
Aylardır beklediğine değdi mi diye sorarsanız cevabım şu olur;kesinlikle EVET.Standartların çoook üstünde bir film olmuş The Maze Runner.Tek sorun şu ki biz okuyucular kitabı tamı tamına bildiğimiz için kitaptaki her detayın filmde de olmasını bekliyoruz fakat bu imkansız.Bu küçük değişiklikleri göz ardı edebilirseniz çok ama çok keyif alarak izleyeceğiniz bir film.




PUANIM: 4,5/5


Aşağıda filmin fragmanını bulabilirsiniz.







18 Eylül 2014 Perşembe

Sonsuz Gökyüzünün Altında / Veronica Rossi - Kitap Yorumu



Ölmenin milyonlarca, yaşamaninsa tek bir yolu var Tehlike dolu bir dünyada siradişi bir ittifak Dünyalarin ayirdiği ancak kaderin birleştirdiği bir aşk

Aria bütün yaşamını Hayal'in korunaklı kubbesi altında geçirmiştir. Genç kadının bütün dünyası bu izole şehrin duvarlarıyla sınırlıdır. Ona Dışarı'da soluduğu havanın bile ölümcül olduğu öğretildiğinden Hayal'in kapılarının ardında neler uzandığını tahmin dahi etmemiştir. Annesi kaybolunca onu bulmak için Dışarı'daki çorak araziye çıkmak zorunda kalır ancak hayatta kalmanın çok zor olacağının bilincindedir.

Dışarı'dayken Perry adında bir Yabancı'yla tanışır. Bu yabani adam da birini aramaktadır ve Aria'nın hayatta kalabilmek için tek şansıdır. İki genç, aradıkları sorulara cevap bulabilmek için birbirlerine umut ışığı olacak ve sıradışı birliktelikleri Sonsuz Gökyüzünün Altında yaşayan insanların kaderini belirleyecek bir bağa dönüşecektir…





Sayfa Sayısı: 384
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Pegasus
Seri Adı: Under the Never Sky
Seri Sıralaması: 1/3
Goodreads Puanı: 4.04/5
Puanım: 5/5

_____________________________________________________

Aria hayatını Hayal adlı yerin güvenli ortamında geçiriyor,ta ki bir gün oradan atılana kadar.Bu yerde seçilmiş insanlar gerçeklikten daha iyi bir hayat yaşıyorlar.Hepsinin akıllı göz adı verilen bir cihazları var ve onlar Diyarlara,yani simülasyonlardan ibaret olan sanal yerlere gidip neredeyse istedikleri her şeyi yapabiliyorlar.Bu diyarlar o kadar gerçekçi ki tüm duyuları gerçekmiş gibi hissedebiliyorlar,ortamdaki eşyalara dokunabiliyorlar,kokularını alabiliyorlar gibi yani.

Aria'nın annesi bir gün ortadan kayboluyor,daha doğrusu iş için gittiği yerde Aria'yla bağlantısı kesiliyor.Aria annesine ulaşmak için Hayal'in yetkililerinden birinin oğlu olan Soren'le arkadaşlık kurmaya çalışıyor.Eğlence için Hayal'den dışarı çıkan Soren ve arkadaşlarına katılıyor ve işler dışarı çıktıktan sonra kötüleşiyor.Soren ve arkadaşları bir nevi deliriyor ve Aria'ya zarar vermeye çalışıyorlar.Onu bu durumdan bir Yabancı,yani Hayal'de yaşamayan ve Hayaldekilerin vahşi olarak bildikleri topluluktan bir kişi kurtarıyor.

   



Aria kurtarıldıktan sonra daha önce de belirttiğim gibi Hayal'den atılıyor.Hayal'den dışarısı,yani Ölüm Dükkanı adı verilen yerde ölmenin milyonlarca yolu var.Eter fırtınası adı verilen ölümcül bir fırtına,açlıktan gözü dönmüş kurtlar ve yamyam insanlar bunların birkaçı.Aria birden kendini bu vahşi dünyanın içinde buluyor,tabii ki bir kurtarıcısı var;onu daha önce de kurtaran vahşi yani Perry.

Perry ve Aria'nın ortak bir noktası var;ikisinin de kaybettikleri ve ulaşmak için her şeyi yapabilecekleri iki kişi var.Aria için bu kişi annesi,Perry için ise yeğeni Talon.İkisi de ulaşmak istedikleri kişiler için her şeyi yapmayı göze alıyor,bakalım isteklerine ulaşabilecekler miii??


Bu kitabı uzuuun zamandır bekliyordum,muradıma erdim nihayeet!!!O kadar çok övgü duyuyordum ki kitap hakkında iyice meraklanmaya başlamıştıım.Okulun ilk gününden dersler başladığından biraz uzun sürdü okumam maalesef ki ama sonunda bitirebildiim.Hemen yorumuma geçiyorum.

Kitabın geçtiği dünyaya bayıldıım,Hayal'i bile sevdim,cezbedici özellikleri var sonuçta.İstediğiniz her şeyi yapabiliyor ve istediğiniz herkese dönüşebiliyorsunuz.Aria da böyle bir ortamda yaşadığı için normal olarak biraz çıtkırıldım bir kız.Kendini Ölüm Dükkanı'nda bulduğunda çaresiz,korkmuş ve şaşırmış bir ruh haline bürünüyor.Perry olmasa çok büyük ihtimalle hayatta kalamayacak,neyse ki kurtarıcımız Perry Aria'yı bulup onunla ilgileniyor.

Perry ve Aria genelde yolculuk yaptıkları için kitap yolculuk üzerine kurulu diyebilirim.Yazarın betimlemeleri ortamları gözümüzde canlandırabilmemizi sağlıyor ve bu kitaba daha da sürükleyicilik kazandırıyor.Kitap Aria ve Perry'yi anlatan bölümler var ama bunlar birinci şahıs ile değil üçüncü şahıs ile anlatılmış.Bazen birinci şahıs ile anlatılsaydı diye düşündüm ama bu kitapta pek sorun yaratmadı benim için.




Perry ve Aria'nın ilişkisi yavaş ilerlese de -ve kimi zaman beni çıldırtsalar da- gayet hoştu.Gördükleri anda şıp diye aşık olmadılar birbirlerine,ki bu kitabın en sevdiğim yönlerinden biri oldu.Çünkü bu tür kitaplarda karakterler birden aşık olunca kitap distopyadan çok aşk romanına dönüyor ve bu beni gerçekten çook ama çok sıkıyor.

Aria'nın kitap boyunca yaşadığı değişim gerçekten hoşuma gitti,aynı şekilde Perry'nin değişimi de güzeldi,ikisinin arasındaki uyumu daha da gerçekçi kıldı bu.Yan karakterlerden Roar'ı sevdim,alaycı tavırları kitabı eğlenceli hale getirdi.

Kitap gerçekten çok akıcı,okumayıp böyle bir dünyadan mahrum kalırsanız bence birçok şey kaybedersiniz.İleride böyle bir dünya olursa nasıl olur acaba sorusu kitabı okurken sürekli aklımı kurcaladı.Kitabı okursanız zevk alacağınızı düşünüyorum,yaratılan dünyaya kapılıp okurken kendinizi kaybedeceksiniz.

Aşağıda kitabın fragmanını bulabilirsiniz,sevgileer.







14 Eylül 2014 Pazar

Bu Yaz Neler Okudum??


Bu sene okul zamanı okuyamamaktan çoook bunaldığımdan yaz tatilinde okumak için uzun bir okuma listesi hazırlamıştım.Tabii o listeye kitaplar eklendi,çıkarıldı falan filan derkeen liste bozuldu ve kafama göre okumaya başladım.Bu yaz benim için baya verimli geçti diyebilirim,kafamı kitaptan kaldırmadım.Okumaya ara verdiğim çok az gün oldu ve bunun için gerçekten çok mutluyum.Hangi kitapsever bol bol kitap okumaktan mutlu olmaz ki?Yazımı daha fazla uzatmadan bu yaz okuduğum kitaplara geçiyorum.(Maalesef ki çoğunun blogumda yorumu yok,olanları link olarak ekleyeceğim ^^)





3-Kemikler Şehri
4-Küller Şehri
5-Camlar Şehri
6-Düşmüş Melekler Şehri
7-Kayıp Ruhlar Şehri
8-Cennet Ateşi Şehri
9-Mekanik Melek
10-Mekanik Prens
11-Mekanik Prenses






12-Çavdar Tarlasında Çocuklar
13-Bela
14-Beni Seç
15-Elit
16-Sonsuza Dek
17-Evrenin Ötesi
18-Umutsuz
19-Pabucumun Ajanı
20-Son Kamelya
21-2055:Büyük Hesaplaşma
22-Eşleşme
23-Yol
24-İsyan
26-Araf
27-Cehennem
28-Cennet
29-Beynimdeki Yangın







32-Efsane
37-Labirent:Alev Deneyleri
38-Ölüm Oyunu
39-Yakut Kırmızı
40-Safir Mavi
41-Zümrüt Yeşil






Sonuç olarak ben bu yazı 41 kitapla kapatmış bulunuyorum.Eğer siz de bu yaz okuduklarınız hakkında bir yazı yazarsanız yorumdan linkini atın lütfen,sevgileer ^^



Vampir Akademisi / Richelle Mead - Kitap + Film Yorumu

Lissa Dragomir, bir Moroi prensesi: 

Sihir dünyasıyla arasında kopmaz bir bağ olan ölümlü bir vampir. Vampirlerin en vahşisi ve en tehlikelisi, ölümsüz Strigoi'lerden her daim korunması gerek.

Lissa'nın en yakın arkadaşı Rose Hathaway'in damarlarında akan insan ve vampir kanının güçlü karışımı onu bir Dhampir yapıyor. Ve Rose kendini, arkadaşı Lissa'yı -genç kızı içlerinden biri yapmayı kafaya koymuş Strigoi'lerden- koruduğu tehlikeli bir hayata adamış.
Rose ve Lissa, iki yıl süren kaçak özgürlüklerinin ardından yakalanıyor ve Montana ormanlarının derinliklerine gizlenmiş Aziz Vladimir Akademi'sine sürükleniyor. Rose, Dhampir eğitimine devam edecek. Lissa da zaten elit Moroi toplumunun Kraliçe'si... Ve iki kız, Akademi'de yine birçok kalp kıracak.

Lissa ve Rose'un Aziz Vladimir'den kaçmasına sebep olan korkuydu. Evet, çünkü Akademi'nin demir kapıları ardındaki hayat, akıl almayacak kadar tehlikeli. Moroi'ler iğrenç ayinler düzenliyor ve onların bu gizli kapaklı doğası ve gece aşkı, sosyal karmaşalarla dolu enigmatik bir dünya yaratıyor. 

Rose ve Lissa, bu tehlikeli ortamda kendi yönlerini bulmak, yasak aşkın cazibesine karşı koymak ve Strigoi'lerin Lissa'yı sonsuza dek kendilerinden birine dönüştürmesine fırsat vermemek için sürekli savunmada kalmak zorunda!


Sayfa Sayısı: 376
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Artemis Yayınları

Çeviren: Zeynep Heyzen Ateş
Seri Adı:  Vampire Academy
Seri Sırası: 1/6
Goodreads Puanı: 4.16/5
Puanım: 5/5

_________________________________________________


Lissa ve Rose,en yakın arkadaşlar.En yakın arkadaştan da öte,birbirlerine bağlılar.Daha doğrusu Rose Lissa'ya bağlı.Onun hissettiklerini hissediyor,hatta bazen onun kafasının içine giriyor.Bu durum da Rose'un Lissa'nın gardiyanlığını yapma konusunda Rose'a avantaj sağlıyor.Gardiyanlar atandıkları Moroi'leri korumak zorundalar.Amaçları onları başlarına gelecek her kötü şeyden korumak olsa da asıl Moroi'leri tehdit eden bir şey var,Strigoi'ler.Strigoi'ler genellikle kendi istekleriyle ya da zorla kötücül vampirlere dönüştürülmüş Moroi'lerden oluşuyor,çok güçlüler ve yaşamlarını devam ettirebilmek için her vampir gibi kana ihtiyaçları var ama Moroi kanı içerlerse bu onları daha da güçlü kılıyor.Gardiyanlar da Moroi'leri Strigoi'lerin onların kanını içmesinden ve kendilerine dönüştürmesinden koruyorlar.

Bir gün Lissa ve Rose Vampir Akademisi'nden kaçıyor.Dışarıda iki sene boyunca geri getirilmeleri için yollanan gardiyanlardan gizlenip,normal bir hayat yaşamaya çalışıyorlar.Fakat eninde sonunda yakalanıp akademiye geri getiriliyorlar.Yakalandıklarında sadece Lissa'yı okulda okutmayı isteyen Bayan Kirova -okul müdürü- Rose'un bazı şartlarla orada kalmasını kabul ediyor; hiçbir sosyal etkinliğe katılmayacak ve açıklarını kapatmak için Tanrı olarak görülen Gardiyan Dimitri Belikov ile fazladan egzersiz yapacak.Lissa'yı yalnız bırakmak istemeyen Rose bu şartları kabul ediyor ve maceralar başlıyoor.



Geri döndüklerinde kızlar artık eskisi gibi popüler olmadıklarını görüyorlar.Üstelik Lissa kraliyet ailesindeki gözdeliğini de bir anda kaybetmiş bulunuyor.Eski statülerini kazanmak isteyen kızlar tabii ki bunun için bazı küçük şeyler yapıyorlar.Tabii popüler grupta olmadıkları için daha az popüler,hatta neredeyse hiç görünmez olan kişilerle de arkadaşlık kuruyorlar.Bunlardan biri Christian Ozera.Ailesi kendilerini Strigoi'ye dönüştürdüğü için okulda kötü bir şöhreti olsa da,özellikle de Lissa Christian'ı tanıdıkça aslında kötü biri olmadığını anlıyor.

Bu sırada tuhaf olaylar da oluyor tabii ki.Bu olayların en önemli başlangıcı Lissa'nın odasında vahşice katledilmiş bir tilki bulunması.Zaten statüsünü kazanmaya harcadığı çabayla halsiz düşen Lissa bu durumdan sonra iyice bunalıma giriyor.Bakalım Rose'un arkadaşlığı Lissa'yı kurtarmaya yetecek mi??



Bu kadar sevilen serileri ya da kitapları neden ben çoook geç okuyorum hala çözebilmiş değilim.Seriyi öğrenmemden seneleeer sonra okuduğum bu kitaba BA-YIL-DIM!Vampirlerle ilgili okuduğum klasik kitaplardan dolayı ertelemiştim bu seriyi ama keşke ertelemeseydim,harikaydı.O bildiğimiz klasik vampir kitaplarından çok ama çok farklı bir kitaptı.

Yaratılan fantastik ortam gayet güzel.Sadece vampirleri kullanmamış yazar,vampirleri bir sürü türe bölmüş ve bu türler iyi vampirler ya da kötü vampirler diye değil,Roma mitolojisindeki fantastik yaratıkları kullanmış.Hayal gücü müthiş düzeyde yani.

Uzun zamandır içinde bu kadar entrika olan bir kitap okumamıştım,ki entrikadan da pek hoşlanmam.Kitapta iftiralar,yalanlar havada uçuşuyor.Kim kime ne yaptı ya da yapacak diye düşünmekten kitabı elimden bırakamadım.Çoğu kitapta fazla entrika kitabı karman çorman hale getirse de yazarın bunu kullanış tarzı hikayeyi daha akıcı yapmış.

Rose ve Lissa'nın birbirlerini korumak için verdikleri çaba harika,arkadaşlıkları gerçekten örnek alınası.Lissa çok kırılgan ve Rose da çok vahşi olduğu için birbirlerini dengeliyorlar.Birbirleri için yaptıkları şeyler gerçekten çok hoş.Dimitri zaten apayrı bir dünya,her ne kadar sert gibi dursa da Rose'a aşık ama bunu belli etmiyor.Rose ve Dimitri sahnelerini keyifle okudum,bence çok hoş bir çiftleer ^^. Ah tabii bir de Christian var.Kitapta en sevdiğim karakter oldu bile diyebilirim,Lissa'yı sürekli korumak istemesi,hatta bunun için bir kere kaçak yolcu olması -haha çok gülmüştüm o sahnede- çok hoştu.Rose'un ondan hoşlanmamasına da sinir oldum,hatta Lissa'yla aralarını bozmaya çalıştığında ben böyleydim;


Şu tilki olayı ve geriye kalan birçok kötü olayı kimin yaptığını öğrendiğimde şok oldum.O kişiden hiiiç beklemiyordum bunu.Yazar sağ gösterip sol vurdu resmen :D

Kısacası eğer bu kitabı benim gibi düşünüp hala okumadıysanız kesinlikle okuyun,hatta okumayanlara da zorla okutun.Eminim ki okurken elinizden bırakamayacaksınıız!!


FİLM YORUMU

Kitabı okuyup da filmi izlememek olmaz dediim ve bitirmemin ardından hemencecik filmi izlediim.İnternette o kadar kötü yorumlar duymuştum ki resmen filmin iğrenç ötesi çıkmasını bekliyordum ama kesinlikle beklediğim gibi çıkmadı.

Değiştirilen sahneler vardı tabii ki ama bu her film uyarlamasında görülen bir şey.VA'da bu sahnelerin varlığı biraz daha fazlaydı sadece.

Efektler genelde fena değildi ama bazı yerlerde gerçekten çok amatör duruyordu.Mesela sınıf ortamında Moroi'lerin yaptığı element büyüleri,özellikle de ateş kısmı çook amatördü.

Oyuncu seçimine gelirsek Rose ve Christian hayal ettiğim gibiydi,Lissa da hayal ettiğime yakındı ama Dimitri'yi pek beğenemedim ben nedense :D Yan karakterler de az çok uyumluydu ama Mia dikkat ettiğim kadarıyla kitapta uzun saçlıydı.O yüzden özellikle Mia çok alakasız geldi bana.

Dediğim gibi o kadar kötüleyen vardı ki filmi,izlemeye korktum.Ama izlediğimde o kadar da kötü olmadığına karar verdim.Tamam kesinlikle muhteşem bir film de değil ama yerden yere vurulacak kadar da kötü değil bence.

Eğer keyifli zaman geçirmek isterseniz bu filmi izleyebilirsiniz,kitap kadar güzel olmasa da yine de eğlenebileceğinizi düşünüyorum ben ^^


Soldan sağa; Mason,Natalie,Rose,Lissa,Christian,Dimitri.

13 Eylül 2014 Cumartesi

#Mim - Kitap Kahramanları ve Biz



Sevgili Kitap Keyfim blogu beni mimlemiiiş,çook teşekkür ederim kendisineee ^^ İlk mimim olduğu için biraz heyecanlıyıım ^^ Hemen başlıyorum o zamaan.

1-Gerçek hayatta var olmasını dilediğin kitap karakteri?

Hermione Grangeer!! Çocukluğumdan beri idolümdür kendisi.Zaman zaman bilgiçlik taslasan da gönlümün bilgesisin sen Hermionee!!! 






2-Hangi kitap karakterlerini teselli edip arkalarını sıvazlamak isterdiniz?

Aynı Yıldızın Altında Hazel ve Uyumsuz Tobias. (Nedenlerini biliyorsunuz :(((( )





3-"Ayy yerim ben seniiiii, kuzuuum," deyip kucaklamak istediğiniz karakter?


Ky Markham,Eşleşme.Dış eyaletlerde yaşadıkları ve Cassia'ya olan sadakati yüzünden kocamaaan sarılasım var ona.









4-"Al, götür beni uzaklara. Kaçalım buralardan," demek istediğiniz kitap karakteri? 

O yakışıklılığı,hazır cevaplılığı,
cesurluğu,fedakarlığı,kitap okuması,aah Will aahhh.Kaçır beni sevgiliim *_*








5-Hangi kitap karakteriyle aynı takımda olmayı tercih ederdiniz?

Katniss Everdeen,ölümcül bir durumda bile olsak kesin kurtuluruz Katniss sayesinde :D





6-Hangi kitap karakterine "Aferin goççuuum," demeyi en çok istediniz?

2054:Çıkış Yok ya da 2055:Büyük Hesaplaşma'daki Kyla.Özellikle Büyük Hesaplaşma'da pis Nico'nun dediklerini yapmaması nedeniyle bi aferini hak etti bence :D
 









7-Hangi kitap karakterine en çok kafa göz dalmak istediniz?


Providence Serisi,Nina.Genel olarak iyi olsa da Jared'ıma çektirdileri yüzünden baya sinirimi bozmuştu.Elimden gelse kitaba girecektim saçından tutuuuuuuuup.......











8-İki tokat atıp "Kendine gel," demek istediğiniz kitap karakteri?


Yandaş'taki davranışlarından dolayı Tobias.Sen neden Tris'e güvenmiyosun haa!!!!Genetik meselesinden dolayı kafayı bozmuştu zaten,tokat değil direk yumruk atmak istedim ama elimizde değil maalesef :((


9-"Bundaki güç bende olsa vaarrr yaaa!" dediğiniz kitap karakteri?

Seçmekte çook zorlansam da Clary Fray diyoruum.Kız hem gölge avcısı hem de yeni mühürler çizerek efsanevi şeyler yapıyor.Bunun yanında bir de Jace faktörü var tabii unutmamak lazım :D


10-Sizce hangi kitap karakteri sizinle en iyi arkadaşlığı kurardı?

Uyumsuz,Tris Prior.Çok fedakar ve çok cesur,aynı zamanda stratejik açıdan da güçlü bir karakter.Hepimizin böyle arkadaşlara ihtiyacı vardır bence.



11-En çok evinize götürüp saklamak istediğiniz karakter?

Colleen Hoover Umutsuz'daki Sky.Okurken ''Gel anaaam ben seni herkesten korurum sen üzülme.'' diyesim geldi.Kitabı okuyalı aylar oldu ama hala etkisindeyim hikayenin.




12 Eylül 2014 Cuma

Keşke Senden Nefret Edebilseydim / Lucy Christopher - Yorum

Ben seni görmeden önce sen beni gördün.
Bir kız: Gemma, havalimanında, ailesiyle
tatile çıkmak üzere.
Gözlerinde öyle bir bakış vardı ki
Bir adam: Ty, salaş, bronz tenli, olgun görünümlü, nedense tanıdık, gözleri buz gibi mavi.
Sanki beni istiyormuşsun gibi.
Kız ailesinden uzaklaşıyor. Bir anlığına. Adam onun kahvesinin parasını ödüyor. Ve içine ilaç atıyor.
Hem de çok uzun süredir.
Gemma ne olduğunu anlamadan Ty onu alıp götürüyor. Kumlara ve sıcağa. Boşluğa ve kimsesizliğe. Hiçliğe.
Ve onu sevmesini bekliyor.
Kurbanın, kendisini kaçırana yazdığı bir mektup olan Keşke Senden Nefret Edebilseydim Gemma'nın hayatta kalmaya dair ümitsizlik dolu öyküsü. Gemma'nın bedenini çalan Ty, genç kızın içinde çığlık atan tüm içgüdülere rağmen kalbini de çalmayı başarabilecek mi?



Sayfa Sayısı: 304
Basım Tarihi: 2014
Çeviren: Gökhan Yıldırım
Dil: Türkçe
Goodreads Puanı: 3.94
Puanım: 5/5

____________________________________

Çıktığını duyunca çoook sevindiğim ve dört gözle beklediğim kitaaaaap!!!!!Hemen yoruma başlıyoruuumm.

Gemma 16 yaşında bir kız.Ailesiyle seyahat  etmek için Bangkok Havalimanı'nda bekliyor.Kahve almaya gidiyor ve onu görüyor.Ty,kumral,buz gibi mavi gözleri olan,oldukça kaslı ve yakışıklı biri.Gemma onu tuhaf bir şekilde tanıdık buluyor.Kahvesinin parasını Ty ödüyor ve Gemma bakmazken içine ilaç atıyor,Gemma'yı kaçırıyor.Çok uzaklara,sadece ikisinin ve kumların olduğu bir çöle.

Gemma başta Ty'ın onu öldüreceğini sanıyor -normal kaçırılma olaylarında bu olur sonuçta- ama aksine Ty ona bakıyor ve elinden geldikçe nazikçe davranıyor.Ty'ın tek amacı ise Gemma'nın onu sevmesini sağlamak.

Gemma defalarca kez kaçmayı denese de başaramıyor,çünkü gerçekten bir çölün ortasındalar.Kaçmayı başaramayınca Gemma'nın yapacak tek bir şeyi kalıyor,Ty'ı sevmeye çalışmak.




Yani şu an kitap hakkında ne desem bilmiyorum,uzun zamandır beni en çok etkileyen kitaptı herhalde.Aslında öyle çok da dramatik bir kitap değil ama Gemma'nın yerine kendimi koyunca gerçekten tuhaf hissettim.Özellikle de kaçırılmasından sonra ailesinin durumunu düşününce iyice kötü hissettim.

Kitap baştan sona Gemma'nın yazdığı bir mektuptan oluşuyor,dilini biraz garipseyebilirsiniz başta ama alıştıktan sonra çok akıcı bir hal alıyor.Zaten kitabın konusu da sürekli beni ''Acaba ne olacak??'' diye düşünmeye ittiğinden kısa sürede bitirdim bu kitabı. (Uzun zamandır en hızlı okuduğum kitap oldu hatta.)

Yazarın anlatış biçimi Gemma'nın çaresizliğini tam tamına yansıtmış okuyucuya.Okurken sık sık Gemma'nın ailesine kavuşmasını istesem de Ty'a da üzüldüm.Çünkü Ty yapayalnız ve sorunlu birisi.Yani sorunlu olması pek şaşırtıcı değil ailesinin durumunu düşünürsek.Gemma'nın her ne kadar kaçıp kurtulmasını istesem de Ty'ı sevmesini de o kadar istedim.Çünkü her ne kadar Gemma'yı kaçırması yanlış olsa da Ty gerçekten Gemma'yı önemsiyor ve seviyor.Özellikle de kitabın sonunda yaptığı büyük fedakarlıktan bunu anlayabiliriz.

Benim hayal ettiğim Ty ve Gemma ^^


Her ne kadar Gemma'nın yaşadığı şeye Stockholm Sendromu deseler de bence değil.Bence Gemma Ty'ın asıl yüzünü gördü.Ty aslında gerçekten çok kırılgan,şehir hayatını zarar verici bir şey olarak gördüğünden Gemma'yı da oradan kurtarmak istiyor sadece.

Kitaba kesinlikle 5 puanın yetmediğini düşünüyorum,merakla beklesem de bu kadar iyi olmasını ve beni bu kadar etkilemesini beklemiyordum.Goodreads puanının da daha yüksek olması gerektiğini düşünüyorum.

Gerçek kurgu ve genç yetişkin kitabı arıyorsanız kesinlikle Keşke Senden Nefret Edebilseydim'i okumalısınız.Ama uyarayım,bu kitap kesinlikle klasik genç yetişkin kitapları gibi vıcık vıcık aşk içermiyor.Kitap bittiğinde eminim sizin de içiniz biraz da olsa sızlayacak.

11 Eylül 2014 Perşembe

Bela / Sally Green - Yorum

Sen bir cadısın, yarı Ak, yarı Kara. Okuyamıyor, yazamıyorsun ama iyileşiyorsun hızla. Karanlık çökünce kapalı bir yerde kalırsan hasta oluyorsun. Annalise'e çok âşıksın ama Ak Cadılardan nefret ediyorsun. On dört yaşından beri bir kafesin içinde tutsaksın. Kaçmalı ve o korkunç, katil babanı bulmalısın. Bunu başarmalısın, on yedinci yaş gününden önce hem de. Çünkü sen yok edilmesi gereken bir Bela'sın.



Sayfa Sayısı: 396

Baskı Yılı: 2014

Yayınevi: DEX 

Seri Adı: Half Life Trilogy 
Seri Sırası: 1/3 
Goodreads Puanı: 3.83/5  
Puanım: 4/5





____________________________



Nathan,bir cadı fakat yarı kod.Yani yarı ak,yarı kara cadı.O yüzden cadılar tarafından dışlanıyor,zaten Nathan şu ana kadarki tek yarı kod olduğu için neler yapabileceğinden de korkuyorlar.Çünkü Nathan'ın babası en güçlü kara cadı,haliyle Nathan da ak cadılar arasında sevilmiyor.

Nathan ak cadılar arasında,anneannesi ve üvey kardeşleriyle birlikte yaşıyor.Ak cadılar insanların arasında yaşadıkları için uyum sağlamak zorundalar,Nathan da belli bir yaşa gelince bu nedenden dolayı okula başlıyor.Okulda ise aşık olduğu bir kız var,Annalise.Fakat Annalise'in ailesi safkan cadılardan oluşuyor,Cadılar Meclisi'nde -yani ak cadıların yargısı gibi bir şey- ailesinin bir sürü üyesi bulunuyor.Durum böyle olunca da Nathan için Annalise ile görüşmesi zorlaşıyor.Hatta görüşürken yakalandıkları için baya hırpalanıyor.



Nathan 14 yaşında bir kafese kapatılıyor.Yarı kod olduğu için büyük ihtimalle üç armağanını almayacağını düşünüyor.(Üç armağan cadıların 17 yaşına girdiklerinde aldıkları şeyler.Bu armağanlar onları tam olarak bir cadıya dönüştürüyor.) Kara cadılar üç armağanlarını almayınca acı çekerek ölüyorlar,Nathan da yarı kara olduğu için öleceğini biliyor ve ölmek istemiyor haliyle.Bakalım Nathan üç armağanına kavuşabilecek mi??

Kitap çıkmadan önce o kadaaar çok reklamı yapıldı ki haliyle bu beklentilerimizi oldukça yükseltti.Kitabın başı gerçekten iyiydi,meraklandırıcı olaylar vardı fakat orta kısmı çok durgun geçti.Haliye bu kısımları okurken ben baya sıkıldım.Hatta atlaya atlaya okumayı bile düşündüm ama direnip tamamen okudum :D



Konusu gerçekten çok güzel,anlatım tarzı da hoş fakat dediğim gibi özellikle orta kısmı çok durgun.Ayrıca kitap bana biraz yüzeysel anlatılmış gibi geldi,nedense bir türlü tam olarak içine giremedim kitabın.

Kitap genel olarak güzeldi.Fantastik tarzda bir kitap okumak isterseniz okuyabilirsiniz ama beklentilerinizi çok da yüksek tutmayın bence.

Başka bir yazıda görüşmek üzeree,hoşçakalın.